Tuesday, March 6, 2012

Ben olmak ne kadar zor bilemezsiniz

Hafızalarına kurt düşmüş insanlara çok imreniyorum. Beynimde bir kurt olsaydı keşke. Kemirilmesi gereken bir sürü yer var. Buradan bütün kurtlara sesleniyorum, başımın üstünde yeriniz var. [Deyimler doğru yerlerde kullanılsın istiyorum.]

1 Ekim Cumartesi günü güneşin sol taraftan, sol koluma doğru iniş yaptığını hatırlıyorum. Omuzdan aşağısı zenci olan o kol, keşke yandığı yerden kopup düşseydi. Bugünleri göremeseydi.

Sonra canım sıkıldı, vapura bindim. Denize baktım. Şarkı söyledim bağırarak. Çünkü İstanbul’da bu mevsimde vapurun açığında oturan yegane manyak benim, bağırarak şarkı söyleme lüksüm var. Sonra birisi geldi ama, neyse ki performansım bitmişti. Gazete vardı iki koltuk ileride. Utanmazın birisi bırakıp gitmiş. Sinirim bozuldu. İttiremedim, kaldırıp çöpe atamadım. Tüm rahatım bozuldu.

Sonra gene canım sıkıldı, bara girdim. Tek kişi misiniz dediler. Çok kişiye mi benziyorum acaba? İlk görüşte anlaşılıyor mu? Is she weird çalıyordu, tvde de depeche mode vardı. Eee eve mi gitseydim o zaman? Sonra bana çerez verdiler. Fıstık vardı içinde, yememeye özen gösterdim ama yine de yemişim biraz.

11 Ağustos’ta vesairenin doğru yerde kullanıldığında ne kadar kötü bir kelime olduğunu öğrendim,mikroskoba kustum.

Sonra barda oturuyorduk onunla, ikimiz de duvara bakıyormuşuz meğersem. Koca barda duvara bakarak oturan iki kişiyiz. Ben dedim ki sakın bakma arkana. Hemen baktı tabii ki. Vişne suyu içtim koca bir bardak. Sonra barışmanço yanımıza gelmez umarım, bizimle konuşmaz dedim. Tabii ki konuştu. Dışarıda yağmur yağıyor dedi. Böyle o yüzüklü yüzüklü parmaklarını oynattı, ağır çekimde dalgandı elleri. Çok korktum ben, kendimizi dışarı attık. Saat sabahın dördüydü, yağmur yağıyordu, aylardan ağustostu ama yıllardan Cuma mıydı neydi?

18 Ağustos’ta kolumdaki mavi saati çıkarıp attım. O günden beridir saat takmıyorum. Günlerden 1999, bir öğle vaktiydi.

Uyandım sonra sabah, beynim gene iki kanaldan yayın yapıyordu. Bir kulağımda requiem çalarken bir kulağımda ise Edi-do de rubber duck.

Requiem , sequentia tuba mirum’un ortasından tam da şu kısımdan başladı:

Judex ergo cum sedebit
quidquid latet apparebit,
nil inultum remanebit.

Türkçesi de şöyle bir şey : Amma velakin yargıç yerini alınca, gizli olan ne varsa ortaya çıkacak, hiçbir şey cezasız kalmayacak.

Do de rubber duck’ın ise tam şu kısmı:

Duck, rubber duck, duck, rubber duck, rubber duck,
Duck, rubber duck, rubber duck, duck
Don't get soap in your eye
When you do de rubber duck!
'Cause that'll make you cry
When you do de rubber duck!

Bu ikisi arasında bir bağlantı kurmaya çalıştım. Ortaya şu çıktı: Homo sum, humani nihil a me alienum puto. [Madem ki insanım, hiçbir insan alien değildir bana]

No comments: