Saturday, February 2, 2008

İz

Dolabımı sildikten sonra üzerinde bir iz kalmış.Tam yattığım yerden bu izi görüyorum. İlk başlarda elini gökyüzüne uzatmış,kelebek yakalayan bir insana benzetiyordum.Şimdi ise ağzını havaya açmış annesinden yemek bekleyen bir kuş yavrusu olduğuna karar verme eğilimindeyim.Günlerdir yemiyorum içmiyorum hep bunu düşünüyorum.Zaman zaman da başaşağı bir balığa dönüşmüyor değil hani. Büyük ihtimalle de bir yunus.Bunun çok önemli olduğuna inanıyorum. Üçüncü yataktan kalmadığım günün öğleninde ev doktorlarla doluyor. Hemşireler bana bakıyor.Biri mideme bir hortum bağlıyor.Hemşire hanımdan rica ediyorum bana bir de sonda takıyor. Sanırım onlarla tek iletişimim bu oluyor.Artık yemek ve işemek sorunu ortadan kalktığına göre kafamı tamamiyle ize verebilirim. Arasıra nereye baktığımı anlayıp dolabı silecekler diye ödüm kopuyor. Soluksuz kalıyorum.Tek tesellim kimsenin bu tarz bir evde böyle bir lekeyi fark etmesine olanak olmaması.
Gece olunca ışığımı söndürüyorlar. Neyse ki her ihtimale karşı el fenerim yastığımın altında. Her gün bana iğne yapan erkek hemşirenin kolları çok güzel.Odam hastaneye dönüşmüş. Bir de sarı saçlı bayan hemşire var, ağzını aptalca oynatarak bir takım sesler çıkarırken kafasını tam dolabtaki lekenin üzerine koyuyor. Bir haftadır hiçbir yaşam belirtisi göstermeyen ben bir anda yanımdaki alkol dolu şişeyi kaptığım gibi hemşireye fırlatıyorum.Hemşire çevik,şişeden kaçıyor.Alkol şişesi dolapta tam izin üzerinde patlarken hayatım bir sır perdesiyle daha sonsuza kadar örtülüyor.

What a shame mary jane

Bugün dışarı çıktım,Hava kararmıştı.Kar yağıyordu.Bere takmamıştım.İçimde nedeni henüz bilinmeyen bir neşe vardı.Sanki Paris’te bir noel akşamıydı ve ben hayatımın aşkıyla felan karşılaşıcaktım az sonra.Üstüm kardan bembeyaz olmuştu. Hayat da ne güzeldi be kardeşim…Tam kilisenin önünde içen çocuklara mutlu Noeller dileyecektim ki bir anda yerden yavaş yavaş alçaldığımı hissetmem üzere fark ettim ki öküz gibi bir çamur tabakasının içine girmişim. Burayı ne zaman kazdınız be canım hahaha deyip tam bataklıktan kurtulduğum sırada kocaman bir araba üzerime gelmeye başladı.Kendimi son anda yolun kenarına atıp ezilmekten kurtuldum ama arabanın sıçrattığı çamurla ıslanmaktan kurtulamadım.Bir Paris rüyası böylece İstanbul kabusuna ani bir dönüş yapmıştı.Adapte olamayınca sinirlendim.Döndüm kilisenin önündekilere küfrettim.Zaten aylardan Ocak’tı.Noel geçeli çok olmuştu ve burası Kadıköydü.Kadıköy ‘ de küfretmek ayıp değildi.